Paranın Efendileri ve Köleleri

Evren Özen
30 min readMar 30, 2021

--

Robert Breedlove’ a aittir.

Türkçe çevirisi Evren Özen’e aittir.

Para, insanın zamanı satın almak için kullandığı bir araçtır. Modern zamanın para efendileri olan merkez bankaları, bu aracı insanların zamanını çalmak ve servet eşitsizliği yaratmak için kullanmaktadır. Tarih bize parasal sistemlerin yozlaşmasının ahlaki çürümeye, sosyal çöküşe ve köleliğe yol açtığını defalarca göstermiştir. Parayı kontrol etme dürtüsünün insanlığın direnemeyeceği kadar güçlü olduğu kanıtlandığından bu zehrin tek panzehiri yozlaştırılamaz bir paradır: Bitcoin.

Sahteciler Köle Efendileridir

“Bilgi, bir insanı köle olmaya elverişsiz hale getirir.” — Frederick Douglass

Antik Batı Afrika’da, ticaret boncukları — küçük, dekoratif cam boncuklar (köle boncukları olarak da anılır) — yüzyıllar boyunca para birimi olarak kullanıldı. Kökenleri belirsiz olan bu boncuklar, ticaret yapan insanlar arasında (para olarak) ve nesiller boyunca (çeyiz veya yadigâr olarak) bir servet transferi aracı görevi yaptı. Avrupalı kaşifler 16. yüzyılda Afrika’ya ayak bastıktan sonra, ticaret boncuklarının Afrikalı yerliler için çok değerli olduğunu anlamaları uzun sürmedi. Afrika’daki cam yapım teknolojisi o zamanlar ilkel olduğundan, ticaret boncuklarının üretilmesi zordu ve bu nedenle diğer ürünlere göre arzında bir kıtlık vardı — bu da ticaret boncuklarının piyasa değerini artıran bir parasal özellikti.

Avrupa’da cam yapımı teknolojisi daha gelişmişti; ticaret boncukları ile hemen hemen aynı olan sahte boncuklar, düşük bir maliyetle toplu olarak üretilebiliyordu. Bu ekonomik fırsatı değerlendirmek isteyen pek çok kurnaz Avrupalı, çok geçmeden Batı Afrika’ya keşif gezileri düzenlemeye başladı ve Avrupa cam üretim tesislerinde ustalıkla şekillendirilmiş devasa miktarlarda (sahte olduğu ayırt edilemeyecek kadar gerçekçi) ticaret boncukları göndermeye başladı. Bu yapılan, dünyada bilinen ilk büyük ölçekli para sahteciliği operasyonlarından biriydi. Görünüşte zararsız olan bu cam boncuk ihracatı, Afrika zenginliğinin, doğal kaynaklarının ve nihayetinde en kıymetli varlık olan zamanın on yıllar boyunca yağmalanmasına neden oldu.

Cam boncuklarla dolu Avrupalı gemiler Afrika kıyılarına ulaştığında yerel halk zor kazandıkları varlıklarını değerli taş boncuklar olduğuna inandıkları bu sahte boncuklarla güle oynaya takas etmeye başladılar. On yıllar boyunca, gerçek varlıkların sahte boncuklarla bu ticareti — gelecek yüzyıllar boyunca Afrika toplumunu felç edecek olan, saman altından su gibi yürütülen bu soygun — Avrupalıların Afrika’nın servetine gizlice el koymasını kolaylaştırdı. Ticaret boncukları daha sonra “köle boncukları” olarak anılmaya başlayacaktı; fakirleşen Afrikalılar çaresiz hale geldikçe bazıları kendilerini veya yakınlarını köle olarak Avrupalı gaspçılara satmak zorunda kaldı. Tarihin sahteciler tarafından silahlandırılan birçok para sisteminden biri olan köle boncukları, yüzyıllar boyunca Atlantik ötesi köle ticaretinde etkili oldu.

365 yıl boyunca 12,5 milyondan fazla köle Afrika’dan Avrupa’ya ve Amerika’ya götürüldü.

Afrika’ya inen (sahte) ticaret boncuklarıyla doldurulmuş gemiler, dönüşte boncuklar yerine insanları yükleyip, Avrupa ve Amerika kıyılarına doğru yola çıktılar. Bu köle gemilerinin kaptanları, tıpkı köleleri satın almak için kullanılan cam boncuklar gibi, gemilerini Afrikalı kölelerle tıka basa doldurdular.

Onları satın almak için kullanılan sahte ticaret boncukları gibi, Afrikalı köleler de Avrupa ve Amerika’ya gönderilmek üzere gemilerin gövdelerine tıka basa doldurulmuşlardı.

Ne yazık ki, bu yağmalama münferit bir olay değildi. Bez şeritler, antik Afrika’da kullanılan ve yüzyıllar boyunca kuzeydeki Müslüman tüccarlarla yapılan ticarette köklü bir işlem aracı haline gelen başka bir para biçimiydi. Yerel Afrika kabileleri kısa süre sonra halk arasında ‘panos’ olarak bilinen bu kumaş şeritleri üretmeye başladı. Ancak Portekizliler tarafından kullanılan daha verimli üretim yöntemleri, Afrikalıların rekabet gücünü kaybetmesine sebep oldu. Portekizlilerin ‘panos’ları Afrikalı köleleri satın almak için kullanıldığı, daha sonra özgürlüklerinin ellerinden alınmasına sebep olacak olan bu kumaş şeritleri üretmek için çalıştırıldığı sapkın, ancak kârlı bir ekonomik düzen ortaya çıktı. İskoç tarihçi Christopher Fyfe bu korkunç ticaret ilişkisini şöyle tanımladı:

“Kölelerin bazıları meslekleri gereği dokumacıydı ve vatanlarında yaptıkları gibi pamuğu kır kumaşlarına dokurdu. Yeni, daha detaylı Kuzey Afrika tipi kumaşlar ortaya çıktı ve 16. yüzyılın ortalarından itibaren Cape Verde panosları [kumaş şeritleri] kölelerle takas edilmek üzere düzenli olarak Guiné’ye ihraç edildi. “

Neredeyse sınırsız bir kâr potansiyelinin cazibesine kapılan Portekizli ‘panos’ üreticileri kısa bir süre sonra devlet destekli, Grão Pará and Maranhão Şirketi adında, kumaşların saklanması için kendi depolarının kullanılmasını ve tüm ticari işlemlerin ‘panos’ ile yapılmasını zorunlu kılan bir tekel kurdular. Bu şirket ayrıca vergi ödemeleri, köle ticareti sözleşmeleri ve asker kiralanması için de ‘panos’ kullanımını zorunlu kıldı. Bugünün benzer ve tesadüfi olmayan bir örneğini belirtmek gerekirse: ABD hükümeti yasal ihale yoluyla petrol sözleşmeleri için nominal para birimi (modernliğin enerji kölesi) ve uluslararası rezerv para birimi olarak, ayrıca vergi tahsilatları için dolar kullanımını zorunlu kıldı (utanç verici “fahiş ayrıcalık”).

Bugün küresel ekonomide ticaret boncuklarına ve ‘panos’a çarpıcı bir şekilde benzeyen olaylar görmekteyiz: elde etmek için çok fazla fedakârlık yaptığınız cebinizdeki ABD doları, kısa süre içinde ABD hükümeti tarafından (neredeyse hiç çaba harcamadan) tek bir tuşla toplu olarak üretiliyor. Avrupalıların, kendilerine düşük bir maliyetle sahte para basma yeteneği veren üstün cam yapım teknolojisine veya Portekiz’in tekelleştirilmiş ‘panos’ üretimine erişimleri olduğu gibi merkez bankaları da sıfıra yakın maliyetle para üretme ayrıcalığına sahiptir ve bu da onlara tüm dolar kullanıcılarının servetine istedikleri zaman el koyma olanağını sağlar. Bugünün merkez bankaları, zalim Avrupalılar tarafından Afrikalılara karşı kullanılanlarla aynı silahlı hırsızlık yöntemlerini kullanarak operasyonlar yürütüyor.

Cam boncuklar ve ‘panos’larla ilgili tarih, merkez bankacılığı altında acı çeken toplumlar için önemli dersler barındırır: Para üretimini tekelleştirebilenler, insan emeğini sonsuza kadar çalan para birimi sahteciliği operatörleri haline gelir. Serbest piyasa manipülasyona açık hale geldiğinde para üreticileri, piyasa taleplerine bakmaksızın fiyatları oynatır. Bu da onlara orantısız bir güç avantajı kazandırır. Böylece ekonomik demokrasileri diktatörlüğe ve özgürlüğü tiranlığa dönüştürürler. Parasal anlamda bu, tekelcilerin piyasalarda adil olmayan bir fiyata insan zamanını (diğer bir deyişle emeği) ele geçirebileceği anlamına gelir. Farklı bir şekilde söylemek gerekirse: Para üreticileri (tekelcileri) insan zamanını ve emeğini çalabilirler — bu onları köle efendileri yapan şeytani bir güçtür.

Rekabetçi serbest piyasa koşullarına bakılmaksızın münhasır para üretme hakkı, tekelcilerin ancak hile ve şiddet yoluyla koruyabilecekleri aşağılık bir ayrıcalık, bir köleleştirme aracıdır.

Sahte cam boncuklar ve ‘panos’lar, insan zamanını ve emeğini sömürmek için kullanılan silahlardı; 1501 ile 1806 yılları arasında 12,5 milyon insanın hayatının ve doğacak çocuklarının hayatının ellerinden alınmasına yol açtı. Atlantik ötesi köle ticareti, Afrikalılara yapılan, uzun zamana yayılan ve yavaş uygulanan bir katliamdı; neredeyse 2 milyon insan, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçmiş olan “Middle Passage” adlı bölgeden geçerken hayatını kaybetti ve kurtulanlar hayatlarının geri kalanını çalışarak ya da köle efendilerinin soyunu devam ettirmek adına çocuk doğurarak geçirdiler. Bu vahşete bir de ekonomik perspektiften bakalım (köle olarak doğanları hesap dışı tutalım): Ortalama bir kölenin 40 yıl boyunca her yıl 5.000 saat çalışabileceğini varsayarsak, Afrikalılardan çalınan toplam zaman saat cinsinden 2,5 trilyon (2.500.000.000.000) veya 365 yıl boyunca yılda 6,8 milyar saat civarındadır (kaynak).

Atlantik ötesi köle ticareti, devasa ve korkunç olduğu kadar bir rezaletti de. Para üretim tekelleri serbest piyasa rekabeti ile karşı karşıya kalsaydı insanlık tarihinin yaşadığı bu utanç verici leke böylesine muazzam bir ölçeğe ulaşmazdı. (Şiddet içermeyen) piyasa rekabetinde, üretici eylemlerine müşterilerin tercihleri rehberlik eder: bu düşük fiyatları ve teknolojik yeniliği teşvik eden bir dinamiktir. Bu dinamiğin yokluğunda üreticiler, pazar paylarını genişletmek için ne gerekiyorsa — şiddet ve baskı dahil — yapmaya kalkar. Kısaca, piyasa dinamikleri insanları dürüst olmaya mecbur kılar. Dolayısıyla piyasalar ve ahlaki yapı iç içe geçmiştir.

Piyasalar, Egemenlik ve Ahlak

“Ahlaki olması için, eylem özgür olmalıdır.” — Murray N. Rothbard

Rekabet, doğal bir keşif sürecidir: sporda hangi takımın hangi oyunda daha yetkin olduğunu keşfetme şeklimizdir. Tüm bir oyun sezonu boyunca süregelen rekabet, hangi takımın genel olarak en iyi olduğunu keşfetmemizi sağlar. Serbest piyasalarda rekabet, “beklentilerin karşılanması” oyununun kazananını keşfetmek için oynanan oyunlar dizisidir. Her girişimci müşterilerinin çözülmesini istediği sorunlara daha hızlı, daha ucuz ve daha etkili çözümler yaratmaya çalışır. Bu amaçla daha iyi ürün ve hizmetler sunarak piyasalarda rakiplerine üstün gelmeye çalışır. Aslında bu süreçte bir “bahis” (sermaye, para ve zaman yatırımları gerçekleştirerek) yapmış olur. Pazar rekabeti, dürüst çalışmanın ve uygarlık için gerçek ilerlemenin katalizörüdür. Amerikalı pragmatistlerin dediği gibi “gerçek, araştırmanın sonucudur” — bu anlamda serbest piyasa, hakikati arayan sürekli bir araştırma ortamı olarak düşünülebilir. Rekabetin sonucu ortaya çıkan ve girişimci ruhun süzgecinden geçip sağ kalabilen fikirler hakikate dair en iyi sonuçlardır — William James’in dediği gibi:

“Sırtımızı yaslayabileceğiniz herhangi bir fikir… Bizi şimdiye dek tecrübe ettiklerimizin bir noktasından diğerine müreffeh bir şekilde taşıyacak, parçaları gediksiz şekilde bağlayacak, güvenli bir şekilde çalışacak, insan emeğini koruyacak herhangi bir fikirdir.”

Pragmatik olarak hakikati en kullanışlı olandan ayırmak zordur. Serbest piyasada hakikat doğru fiyatlar, faydalı araçlar ve bireysel erdem şeklinde üretilir. Fiyatlar dinamiktir; zaman içinde sayısız ticaret kararının bir türevi olan göreceli fiyatlar üzerinde piyasa katılımcılarının mutabakatlarını temsil eder. Üstün kullanışlılığa sahip bir araç, belirli bir problemi çözmek için insanlığın mevcut en keskin bilgisinin tezahürüdür. Başka bir deyişle, girişimciler deneyler yoluyla hakikatin doğasını araştırdıkça ürettikleri araçlar — ve bu araçların şekil verdiği bilgi ağı — bir veya birkaç tercih edilen çözüm pazara hakim oluncaya kadar müşteri tercihlerine uyum sağlar. Erdem ve rekabetçi yetkinlik, sürekli ekonomik baskılara karşı hayatta kalmayı başaran başarılı girişimcilere aşılanmış karakter özellikleridir ve onları kâr elde etmeye mecbur kılar. Serbest piyasaların bu hakikati arama işlevi, tekrar halindedir: Fiyatlar, araçlar ve erdemler, piyasa koşullarına göre sürekli olarak değişmektedir.

Piyasaya dayalı keşif oyunlarındaki “Puanlar”, ticaretleri en etkili şekilde hesaplamak, müzakere etmek ve yürütmek için kullanılan araç olan para ile ifade edilir. Piyasa rekabeti, üreticileri dürüst olmaya mecbur kılan süreçtir: zorla veya şiddetle bastırıldığında — sözde “yasal tekeller” meydana geldiğindeki gibi — hakikat yanlış fiyatlara, düşük kaliteli ürünlere ve bireysel çıkarlara kayacak şekilde çarpıtılır. Para üretiminde tekelleşme, dürüst olmayan üreticilerin sahtecilik yapması ve insan zamanı üzerinde (hile ve şiddet yoluyla) bir egemenlik kazanması anlamına gelir.

Para sahteciliği yoluyla insan zamanını çalmak, köle emeğinin açık artırmaya çıkarılmasına yol açtı.

Geleneksel inanışın aksine para “tüm kötülüklerin anası” değildir, aslında sadece zamanın (veya emeğin) ticareti için bir araçtır — piyasa katılımcılarının, ekonomi tarihi boyunca birbirlerine fedakarlık ve başarıları ifade ettiği bir yoldur. Tüm araçlar gibi paranın da kendine ait bağımsız bir ahlakı yoktur. Araçlar ahlaka aykırıdır, yani hem iyi hem de kötü amaçlarla kullanılabilirler. Bir aracı kullanmanın ahlaki sonucu, ayrılmaz bir şekilde kullanıcısının niyetine bağlıdır. Para zamansal bir ticaret aracıdır; ancak (daha önce gördüğümüz gibi) kötü niyetle zaman çalmak için de kullanılabilir. Aynı şekilde bir çekiç bir ev inşa etmek veya bir kafatasını parçalamak için kullanılabilir.

Daha doğrusu para — öncül eylemleri ve söylemleriyle birlikte — “tüm egemenliğin anasıdır”: dünyada dilediği şekilde hareket etme yetkisidir. Egemenlik — etimolojik olarak monarşi, para ve kraliyet ile ilişkili bir kelimedir — insan eylemi alanındaki yüce gücün yerini ifade eder. Doğal Hukuk’a göre egemenlik, her bireyin karşılaşabileceği dışsal etkilere rağmen hangi eylemleri yapacağına bilinçli olarak karar vermesi gerektiğinden, bireyin içindedir. Egemenliğin üretken kaynağının içsel bir sığınağı her birimizin içinde yaşar — bu, logos olarak bilinen, kırılmaz bir mantık ilkesidir. Deneyimin temel alanları olan düzen ve kaos arasında bir ara katman olan logos, insanlığın tanımlayıcı özelliğidir: İnsanı hayvandan ayıran şey hikayeler anlatma ve inanma yeteneğidir. Victor Frankl, bu içsel katmana “son insan özgürlüğü” adını vermiştir:

“İnsan özgürlüklerinin sonuncusu: herhangi bir koşulda kişinin kendi tavrını seçmesi, kendi yolunu seçmesidir. Ve her zaman yapılacak seçimler vardır. Her gün, her saat bir karar verme fırsatı sunar. Sizi kendi benliğinizi, iç özgürlüğünüzü çalmakla tehdit eden bu güçlere boyun eğip teslim etmeyeceğinizi belirleyen bir karardır; Özgürlük ve haysiyetten feragat ederek koşulların oyuncağı olup olmadığınızı belirleyen…”

Egemenlikten, genellikle bir kraliyet hükümdarlığı dönemini ifade eden “saltanat” kelimesini türetiriz. Çoğumuz şu anda bir kraliyet ailesine boyun eğmekten çok uzak bir çağda yaşıyoruz ve medeniyete dayalı egemenlik anlayışımız, zaman içinde giderek merkezsizleşiyor ve Doğal Hukukun açık bir yansımasına yaklaşıyor. Jordan Peterson bu tarihsel ilerlemeyi anlatırken şöyle ifade ediyor:

“Her şeyden önce, tek hükümdar kraldı. Sonra soylular egemen oldu. Sonra bütün insanlar egemen oldu. Sonra Hıristiyan devrimi geldi ve her bir ruh, inanılmaz bir şekilde egemen oldu. Bireysel egemenlik ve değer fikri, yasal ve kültürel sistemlerimizin temel ön varsayımıdır, bu nedenle hepimiz sanki her birimiz ilahi bir logos merkezi gibi davranarak etrafta dolaşırız. Birbirimize egemen ve yasa önünde eşit olan bireysel vatandaşların saygısını veririz.”

Bugün Batı Medeniyetinin temelinde, bireyin egemenliğinin devletten daha üstün tutulduğu ilkesi yatmaktadır: hukuki ilkelerin kalbinde habeus corpus gibi somutlaşmış bir inanç, “suçu ispatlanana kadar masum” varsayımı ve ifade özgürlüğü vardır.

İfade özgürlüğü barış içinde yaşayan bir toplumun varlığının esasıdır çünkü çatışmaları çözmekte bedenlerimiz yerine fikirlerimiz özgür olmalıdır. İnsanlarda konuşma, evrimsel gelişimimizin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır: primat atalarımız iki ayak üzerinde dikey bir duruş benimsediğinde görme alanı genişlemiştir ve artık yürürken kullanmadığı elleri doğal çevreyi manipüle etmede daha usta hale gelmiştir. Parmaklarını kullandığı yeni el becerileri geliştirmiş ve dış dünyayla farklı şekillerde etkileşime geçmeyi başarmıştır — örneğin eşyaları sıralama, sayma ve alet yapma gibi. Elin bu hassasiyeti ile beraber yüzdeki ve dildeki hassas kas sistemi gelişmiş ve elin dünyayı kategorize etme yeteneğini ve zihnin onu kavrama yeteneğini tamamlayan sözlü dili ortaya çıkarmıştır (kendi iç diyaloğumuz bile konuşmadan ibarettir). Dünyayı el yordamıyla yeniden yapılandırma yeteneği, bunu sözlü olarak da yapmak için soyutlama kapasitemizi güçlendirmiştir, böylece insanın bu iki tanımlayıcı yeteneği arasında bir geri bildirim dinamiği oluşturmuştur. Zanaatkarlığın ve sözlü ifadenin bu birlikte evrimi, doğal olarak ticarete yol açmıştır. Herhangi bir ticaret toplumundaki değiş tokuşun en önemli aracı paradır.

Bu şekilde değerlendirdiğimizde, paranın doğrudan eylem ve konuşmanın bir hali olduğunu görürüz: Bunların üçü de kendini egemen bir şekilde ifade etmek için gerekli araçlardır. Bu anlamda para, kendi içinde ve kendi başına bir konuşma biçimi — değer dili olarak düşünülebilir. Bu dilin kullanımına sınırlamalar koymak (merkez bankalarının yaptığı gibi), ifade özgürlüğünü kısıtlamakla orantılı bir felakettir (yasadışı sayılar gibi saçmalıklara yol açabilir). Özgür ifade despotizmin mezarını kazarken onun bastırılması totaliter rejimlerin alametifarikasıdır. Aslında hevesli her diktatörün ilk çabası her zaman muhalefetin sesini kısmaktır — logostan yayılan sorgulamanın ışığını karartmaktır. 20. yüzyılda pek çok logos baskılayıcı diktatörlük vardı, bunlardan ikisine değinelim:

“1917'de Rus Bolşevikleri, Ekim darbesinden hemen sonraki gün ifade özgürlüğünü sınırlamak için harekete geçti. “Gerçekleri iftira yoluyla karalayarak çarpıtan” gazeteleri kapatan “Basın Kararnamesi” ni kabul ettiler. Benzer şekilde, 1933'te iktidara geldikten sadece birkaç ay sonra, Alman Nasyonal Sosyalistleri kitapları yakmaya başladı ve Propaganda Bakanlığı katı bir sansür uygulamaya koydu.

Logos (λόγος), “oran” veya “kelime” anlamına gelen Yunanca bir kelimedir — kişiler arası iletişimin özünde yer alan, çoğunlukla kelimeler ve fiyatlar (parasal terimlerle ifade edilen değişim oranlarıdır) aracılığıyla yürütülen bir prensiptir. Kelimeler de fiyatlar da, gerçekliğin farklı yönlerini karşılaştırmak ve karşılıklı iletmek için kullanılan “kategorik karşılaştırmalar”, protokollerdir — kaostan düzen yaratmak için gereken kutsal logos gücü, işte tam da burada yatar. Dillerde tüm kelimelerin yalnızca birbirine göre bir anlamı vardır: Tüm tanımlar başka kelimelerden oluşur. Piyasalarda ise nesnel arz ile öznel talebin kesişme noktası fiyattır: Herhangi bir malın diğer herhangi bir malla değişim oranı üzerine ortak logos mutabakatını yansıtan dinamik bir rakamdır (basit olması için ekonominin ortak dilinde para diye ifade edilir).

Hükümetler, para arzını sürekli ihlal ederek (enflasyon yoluyla) aynı zamanda talebini belirleyerek (yasal ihale ve vergi tahsilat yasaları yoluyla) ortak fiyatlandırma dengesini bozarlar. Kolektif logosun bir manipülasyonu olan doğal fiyat keşfini bozmak, ‘vox populi’yi — yani halkın sesini — saptırmaya eş değerdir. George Orwell bir keresinde şöyle demiştir: “Özgürlük herhangi bir şey ifade ediyorsa o da insanlara duymak istemediklerini söyleme hakkı demektir.” Gerçeği (kelimelerle) söyleyememe veya piyasada (fiyatlarla) başkalarının hatalı olduğunu kanıtlayamama, özgürlüğün ölümüdür; 20. yüzyılın bize acı bir şekilde öğrettiği gibi logosu kısıtlamak, totalitarizme doğru giden kaygan bir zemindir. Her türlü ifade özgürlüğü, gerekli ahlaki eylemin öncüsüdür.

Sovyet Rusya’da ifade özgürlüğü bastırıldı ve muhalefet cezalandırıldı. İster ücretsiz işçi sendikalarına, ister özel şirketlere, ister bağımsız kiliselere veya muhalefet siyasi partilerine katılımı içeriyor olsun, bağımsız siyasi faaliyetler hoş görülmedi.

İfade gibi, paranın da kendine özgü bir ahlakı yoktur. Bununla birlikte, ekonomik karakteri ahlaki standartları etkiler — Buddha’nın bize öğrettiği gibi: “Para, insan hayatının en kötü keşfidir, ancak insan doğasını test etmek için en güvenilir materyaldir.” Dürüst para, doğru eylemi teşvik eder ve dürüst olmayan para, ahlaki çürümeye neden olur. Paranın ahlak üzerindeki etkisini anlamak için, merkez bankalı bir ekonomide yaşayan bir şarap üreticisinin (varsayımsal) durumunu düşünün. Merkez bankasının “ekonomiyi kurtarmak” için trilyonlarca dolar basarak para arzını iki katına çıkardığını biliyor ve şu anda üç seçenekle karşı karşıya:

  1. Her bir doların değerinin enflasyon nedeniyle% 50 düştüğünü bilerek şarabını 20 dolara satmaya devam etmek
  2. Şarabına su karıştırmak veya daha ucuz malzemeler kullanmak, böylece üretim maliyetini ve şarabının kalitesini düşürmek ve 20 dolara satmaya devam etmek
  3. Enflasyon sonrası dolar cinsinden aynı değeri elde etmek için şarabının satış fiyatını ikiye katlayarak 40 dolara çıkarmak.

Basit olması için, enflasyonun mekansal-zamansal eşitsizliğini görmezden geleceğiz.

Şarap üreticisi ilk seçeneği seçerse %50 kayıp yaşar. Şarabını sulamaya karar verirse müşterilerine kalitesiz bir ürün satarak dolandırmış olur. Kaliteyi sürdürmek için fiyatını iki katına çıkarırsa müşterilerini kaliteden ödün vermeye istekli daha az dürüst rakiplere kaptırma riskiyle karşı karşıya kalır. Şarabı suyla seyreltmenin tespit edilmesi zor olduğundan (uzman olmayanlar için) ve anında bir mali kazanç sağladığından tüm şarap üreticileri enflasyon vurduğunda (şarap skandallarının bir nedeni de budur) müşterilerini dolandırmaya teşvik edilmiş olur. Benzer şekilde parasal enflasyon, tüm sektörlerdeki satıcıları müşterilerini aldatmaya teşvik eder. Enflasyon, hırsızlığın cazibesini satıcının kalplerine dayatır ve onları finansal refahı ahlaki bütünlüğe tercih etmeye zorlar. Bu nedenle enflasyon, toplumun ahlaki dokusuna bulaşan bir hastalıktır. Öyleyse enflasyona dirençli para, enflasyondan etkilenen bir sosyal ahlakın yegâne panzehiridir. Bu anlamda Bitcoin, — %0 terminal enflasyon oranına sahip tek para — dünyamızı karıştıran ahlaki kanserlerin çoğunun tedavisidir.

Enflasyon, tüm insanlığın ruhuna işlemiş büyük bir sefalettir — dünya çapında birçok ahlaki hastalığın kaynağıdır.

Para (tanımı gereği) piyasadaki herhangi bir şeyi satın almak için kullanılabildiğinden ve “kimin neye sahip olduğunun listesi” olarak düşünülebileceğinden, büyük bir cazibe kaynağıdır. Ayrıcalıklı bir grup (bir tekel) kolayca para yaratabildiğinde “kimin neye sahip olduğu listesini” keyfi olarak değiştirebilir ve bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için güçlü bir avantaja sahip olabilir. Bu “mülkiyet defteri olarak para” bakış açısı, halkı köleleştirme pahasına bile olsa, hissedarlarının çıkarlarını gözetme ayrıcalığıyla kendisini “listenin efendisi” olarak gören bir kurum olan merkez bankacılığının altında yatan dürtüdür.

Piyasadaki her şey üretmek için insan zamanından fedakârlık gerektirdiğinden (toprak bile satmak için ele ihtiyaç vardır), paranın insan zamanının simgesi olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şekilde bir hisse senedi şirket sermayesinin mülkiyeti olduğu gibi para da insan zamanının mülkiyetidir; insanlar daha sonra harcayabilecekleri parayı kazanmak için zamandan fedakârlık ederler. Açıktır ki insan zamanına hükmedebilen bir araç bir güç (fizik biliminde, belirli bir zamanda yapılan iş olarak ifade edilir) kaynağı olduğu için, büyük bir cazibe barındırır. Güç arzusu, çoğu savaşın sebebidir — güç ve şiddet kullanarak sermaye, yiyecek veya toprak elde etme girişimlerini içerir. Güç eksikliği mutsuzluk ile yakından ilgilidir ve bu da güç kazanmayı çekici bir güdü haline getirir. Philo Judaeus’un dediği gibi:

“Hiçbir köle gerçekten mutlu değildir, kendisi de dahil hiçbir şey üzerinde güç sahibi olmadan yaşamaktan daha büyük bir sefalet var mıdır?”

Para her zaman insanlığın egemenlik ve kölelik kavramlarının kritik bir parçası olmuştur. Para serbest piyasa süreçleri tarafından doğal olarak seçildiğinde kolektif logosun bir doruk noktasıdır: Bireysel özerk ifadelerin bir sentezidir. Ancak doğal para yapay zorbalar tarafından ele geçirilmiştir: Bugün devletlere “egemen” dememizin nedeni, dünyanın özgürce seçilmiş paralarının çoğunu — altını — elinde tutan çeteler olmalarıdır.

Sözde Egemen Devletler

“İstediğim şeyleri yapamayacağımı öğrenene kadar köle olduğumu bilmiyordum.” — Frederick Douglass

5.000 yıldan fazla bir süredir, değerli metaller beş özelliğini en iyi şekilde yerine getirdikleri için para olarak tercih edilmiştir: Bölünebilirlik, dayanıklılık, taşınabilirlik, tanınabilirlik ve kıtlık. Altın, tüm parasal metaller içerisinde en kıt olması nedeniyle hüküm sürmeye başladı. Kıtlık, tartışmasız paranın en önemli özelliğidir. Çünkü bir arz sınırlaması olmadan, birileri her zaman mevcut değeri şişirme veya çalma cazibesine kapılır (bakınız: cam boncuklar, ‘panos’ kumaşı paralar veya bugünün itibari para birimleri).

Hükümetler paranın bölünebilirliğini, taşınabilirliğini ve tanınabilirlik özelliklerini, standartlaştırılmış madeni paralar veya depo makbuzları yayınlayarak iyileştirmeyi amaçlayan, altın madeni para ve depolama işlemlerine el koymak için para piyasasına her zaman müdahale etmişlerdir. Devlet, bu “sertifikasyon işlevi” işlerini tekelleştirerek, güven yükünü işlem yapan taraflardan kendisine kaydırmıştır. Tarih boyunca devletler, paranın (madeni paralar veya külçeler) ve para ikamelerinin (kağıt depo makbuzları) değerini (ağırlık veya incelik) tasdik etmeyi her zaman kendilerine has (münhasır) bir iş haline getirdiler. Hatırlayalım: Rekabeti önlemek, serbest piyasaların ortaya çıkardığı gerçeği keşfetme sürecini kesintiye uğratır; bu nedenle, herhangi bir tekele duyulan güven her zaman paramparça olur.

Devlet aslında mülkiyet haklarını korumak için vardır: ancak bu amacı parayı tekelleştirerek ve sahtecilik yaparak kirlettiği bir iş haline getirmiştir.

Tüm ulusal para birimleri, gerçek paranın kağıt karşılığı olarak başlamıştır; ancak bugün, bu para birimleri artık gerçek paraya çevrilememektedir ve bunun yerine itibari para birimleri adı verilen, karşılığı olmayan vaatlere dönüştürülmüştür. Hükümetler, toplumların bu para ikamelerinde işlem yapmasını (kolektif logosların bir kısıtlaması) isterken vatandaşlarının servetine el koyma (diğer bir deyişle zaman çalma) aracı olarak parasal kaynakları manipüle etme hakkını saklı tutar. Gerçekte itibari para birimleri, kullanımları topluma dayatılırken yavaş yavaş temerrüde uğrayan teminatsız borçlardır. Bu arada, merkez bankaları gerçek parayı — yani altını — biriktirmeye ve bu otantik, serbest piyasa tarafından seçilen değişim ortamında birbirleriyle nihai uzlaşmayı gerçekleştirmeye devam ediyor.

Bu şekilde görüldüğünde, “para basmak” aslında, para birimleri artık gerçek paraya bağlı olmadığından sahte vaatlerin üretilmesi anlamına geliyor. Basitçe söylemek gerekirse: İtibari para birimi yaşayan bir yalandır. Onu ister bir araç, ister bir silah olarak görün (kullanıcının niyetine bağlı olarak), para kaynaklarını manipüle etmenin tek bir niyeti vardır: Servet eşitsizliklerine neden olmak (zamanı çalarak). G. Braschi’nin dediği gibi: “Her alet bir silahtır (eğer doğru tutarsanız).” İradelerin ve çıkarların çatışmasında para birimi sahteciliği bir silaha dönüşür.

Savaş zamanlarında ülkeler, hiperenflasyona neden olmak için rakip para birimlerini taklit etme girişimlerinde bulunmuşlardır. Örneğin Nazi Almanya’sı, ekonomilerini sabote etmek için İngiltere’yi sahte banknotlarla bombalamayı planlamıştır. Ve Japonya’da Noborito Laboratuvarı, bir ekonomik yıkım stratejisi olarak para birimi sahteciliği operasyonlarını denemiştir. Barış zamanlarında para sahteciliği, “genişlemeci para politikası” adı altında — para arzını yılda %7 oranında artıran, yani dolar sahibi servetin %7'sini (zaman birikimi) çalan — merkez bankası eliyle yapılmaktadır.

Kuşkusuz koşullar çok belirsiz olduğunda, piyasa katılımcıları doğal olarak fiziksel altına geri dönerler. Çünkü para ikameleri (en iyi durumda bile) yalnızca vaatlerden ibaret olduğundan, temerrüde karşı savunmasızdırlar. İtibari para birimlerinin aksine altın zorlama bir para birimi değil, kolektif logosun bir ifadesidir. Kendi kendini ilan eden “egemen” devlet, altın ve gümüş gibi özerk paralara el konulması üzerine inşa edilmiş bir iş modelidir. Altının üstün parasal özellikleri, onu tarihteki en değerli özerk para birimi haline getirmiştir, eski Mısır’ın kuruluşundan bu yana sürdürdüğü bir saltanattır.

Büyük Piramitler

“Bir ülkeyi fethetmenin ve köleleştirmenin iki yolu vardır. Biri kılıç yoluyla. Diğeri de borç yoluyla. “ — John Adams

Eski Mısır, İncil’deki tipik tiranlıktır. Mısır, köle emeği ile inşa edilen Büyük Piramitleri, monolitleriyle ünlüdür. Gerçekten de bu yapılar ihtişamını, zamanı Firavunlar — Eski Mısır’ın efendileri — tarafından çalınan birçok köleye borçludur. Tek bir Büyük Piramite ait inşaat sürecinin ne kadar zorlu olduğunu anlamak için Will Durant’ın Heroes of History kitabındaki şu bilgiye bakın:

“Herodot’a göre … bir piramit 100.000 erkeğin 20 yıllık emeğini gerektiriyordu.”

Büyük Piramitleri inşa etmek için birçok kölenin emeği çalındı. Ancak tarih daha kötü örnekleri de barındırıyor.

Mısırlı kölelere yapılan bu zaman hırsızlığını daha kesin bir şekilde ölçmek için yine her kölenin yılda 5.000 saat el işçiliği yaparak harcadığını düşünürsek, 20 yıl boyunca 100.000 köle işgücünün 10 milyar saat çalıntı zamana eşit olduğu sonucuna varabiliriz. Şaşırtıcı boyuttaki insan zamanı ve emeği, tek bir Büyük Piramidin inşası sırasında fiziksel köleliğin acımasızlığına mahkum edildi. Ancak (korkunç bir şekilde) insanlık tarihindeki en büyük piramit şemaları tarafından çalınan zamandan daha az dı. Bu modern piramit şemaları; itibari para birimleridir. Henry Ford’un önceden söylediği gibi:

“İnsanlarımızın bizim bankacılık ve para sistemimizi anlamaması çok iyi, çünkü anlarsa yarın sabaha olmadan bir devrim olacağına inanıyorum.”

Bir piramit şeması, ağ pazarlamasının hiyerarşisine dayanan bir dolandırıcılıktır; burada üst sıralardaki katılımcılar, daha alt seviyedeki katılımcıların kârına ortak olur. İtibari para birimleri, altına erişimi kısıtlayan ve onu baskılayan merkez bankaları tarafından oluşturulan piramit şemalarıdır. İtibari para birimlerinin kullanılması yasal ihale ve vergi kanunları ile zorunlu kılınmıştır. Dünyanın en popüler para biriminin bir piramit şeması olduğuna inanmak zor olabilir ancak ABD dolarının sembolojisi kendi hikayesini anlatıyor:

Novus Ordo Seclorum Latince “Çağların yeni düzeni” anlamına geliyor — bu sembol Fed’in kuruluşundan kısa bir süre sonra ortaya çıktı: belki de “merkez bankacılığı” merceği altında uygulanan yeni kölelik sistemine atıfta bulunuyor.

Hükümetler tarafından uzun süre oynanan bu oyunun ardından, bu piramit şemaları dünyaya hükmetmeye başladı. İtibari para birimleri merkez bankaları tarafından kontrol edilen, bu parasal ağları kullanıcılara dayatan ve piyasadaki tüm rekabeti zorla veya şiddetle bastıran (Grão Pará ve Maranhão şirketlerine benzer şekilde) borç temelli para ikameleridir. Bu hileli sistem tarafından en çok mağdur edilenler — (zorunlu olarak) servetlerinin çoğunu itibari para biriminde tutan — toplumdaki en fakir insanlardır.

İtibari para birimi piramit şemalarının en tepesinde altın yer alır: Tarih boyunca sayısız girişimcinin ortak tercihi (kolektif logos) olan para yerine kullanılan bir teknolojidir. Altının kağıt para karşılıkları, altının yerini almak için değil sadece takası daha kolay hale getirmek için denenmiştir. Zamanla parayı altınla takas etme seçeneği ortadan kaldırılarak hükümetlere para arzı üzerinde tam kontrol sağlanmış ve dolayısıyla vatandaşlarının servetine el koyma konusunda sınırsız bir özgürlük tanınmıştır.

Gerçekte, yeni bir itibari para birimi her basıldığında (başka bir deyişle “parasal genişleme” veya merkez bankaları tarafından QE olarak adlandırılır) enflasyon maliyetleri, bir değer deposu olarak itibari para kullananlara mâl edilir. Daha da kötüsü her bir itibari para birimi kaldıraçlıdır. Örnek olarak FED’e bakalım: FED, hizmet ücreti gelirini kendisi için ayırdıktan sonra (faaliyetlerini finanse etmek ve açıklanmayan hissedarlarına % 6 yıllık temettü dağıtmak için), ABD hükümet borcunu satın almak için yeni basılmış itibari doları kullanır. Yeni basılmış (daha doğrusu, elektronik olarak üretilmiş) itibari dolarlar, politik kampanyaları için ödeme yapan bankacılara, şirketlere ve lobicileri tercih etme eğiliminde olan hükümet bürokratlarına dağıtılır. Bu dinamik, varlığı fakirden zenginlere aktarmış olur.

Bu piramit planlarında yeni katmanlar inşa edilebilir ve siyasi failleri için bir servet çalma silahı (zaman hırsızlığı) olarak çalışmaya devam edebilir. Ancak bu evrende bedava öğle yemeği olmadığından bu itibari para birimi arz genişlemesi sonsuza kadar devam edemez. QE turundan sonra katmanlar birikmeye devam ettikçe ve insanlar fiyat enflasyonu yoluyla dolaylı olarak daha fazla ve daha fazla vergilendirildikçe(fakirleştirildikçe), para birimine olan güven azalır. Hemingway’in iflas hakkında söylediği gibi bu ilk başta yavaş yavaş gerçekleşir sonra aniden enflasyon hiperenflasyona dönüşür. Bu noktada artık “merkez bankası yöneticisi”, nihayet yoksulluk sınırına ulaşan “itibari-köle vatandaşlarını” fazla zorlamıştır.

Neyse ki Bitcoin sayesinde bu finansal piramit şemaları artık doğal rekabetten (altında olduğu gibi) korunamıyor. Tüm itibari para birimleri, merkez bankalarının doğal rekabeti bastırma kabiliyetine kritik olarak bağlıdır. Aksi takdirde yarattıkları illüzyon doğal fiyat keşfi süreci nedeniyle bozulacaktır. Merkez bankaları küresel altın arzının %20'sine sahip oldukları için kağıt para piyasalarında aktif olarak altının fiyatını manipüle etmektedirler. İnsanlar her zaman (kıt kalarak) değerini koruyan bir parayı tercih ettikleri için, altının para olarak üstün değerini tercih edecektir. Bu bağlamda, dünyanın tek “dijital altını” olan Bitcoin, büyük bir atılımı temsil etmektedir: Altına karşı yıkıcı, merkez bankalarının rekabetçi baskılarına karşı dirençli bir parasal teknoloji ve mutlak kıtlığın keşfidir.

Tüm paralar çok katmanlı pazarlama dinamiği sergiler: Bitcoini erken benimseyenler ise başkaları tarafından daha sonra benimsenmesini öngörerek orantısız bir avantaj sağlar (Bitcoin ekonomik önyükleme süreci, verimli bir döngü ile karakterizedir); ancak itibari para birimi piramit şemalarının bilinmeyen arzlarının aksine, Bitcoin’in evrensel olarak bilinen bir arzı vardır. İtibari para birimlerinin “erken benimseyenleri” darphaneye yakın olan, yakın olanlara yakın olan veya sürekli erişimi olanlardır; bu ise oyunu adaletsiz kılan politik bir ayrıcalıktır.

Daha adaletli bir sistem olan Bitcoin, benzersiz bir şekilde mükemmel bilgiyle karakterizedir, yani tüm piyasa katılımcıları onu yöneten kuralları görebilir, hiçbir zaman 21 milyon birimden fazla olmayacağını doğrulayabilir ve her birinin ne zaman üretileceğini kesin olarak belirleyebilir. Bitcoinin toplam enflasyonu, mutlak sıfırda son bulacak şekilde optimize edilmiştir. Kusursuz bilgi, ekonomik mükemmel rekabet kavramının ön koşuludur: Rekabet gücünün gereksiz düzenlemelerle tamamen engellenmediği ve servet üretiminin maksimize edildiği ideal (ancak ulaşılamaz) bir pazar koşuludur. Bitcoinin en büyük vaadi, parayla devleti ayırarak küresel piyasaları bu ekonomik mükemmellik durumuna yaklaştırmaktır.

Bu “dijital altın” piramit, itibari para birimlerinin doğuştan gelen belirsizliklerini gölgede bırakır. Para “belirsizliğe karşı sigorta” olduğundan, paraya olan talep parasal mülkün göreceli kesinliğine odaklanır. Bitcoin 5 özelliği ihtiva eder; bölünebilirliği, dayanıklılığı, taşınabilirliği, tanınabilirliği ve kıtlığı. Tıpkı ölüm ve vergilerin kesin olduğu gibi, “21 milyon bitcoin” arz sınırı da kesindir. Bu kesinlik; dijital, kıt ve hırsızlığa karşı korumalı paranın ileride benimsenmesi teşviki ile birleştiğinde, Bitcoin’i küresel pazarın kaçamayacağı bir çekim merkezi haline getiriyor. Paradoksal olarak dünya çapında gittikçe daha fazla itibari kölenin özgürleşmesine yol açan tam da bu kaçınılmazlıktır.

Yukarıdaki görüntüde sabit büyüklüğüyle sembolize edilen Bitcoin para piramidinin mutlak kıtlığı, arz genişlemesi yoluyla arzı daha geniş ve daha az güvenilir hale gelen itibari para birimlerini giderek geride bırakıyor. Sonunda bu meşhur “karttan evler” Bitcoin’in tam şeffaflığına ve kesinliğine yenik düşecektir. Piyasa katılımcıları tarafından anlaşılsın ya da anlaşılmasın, söz konusu para olduğunda bilinen her zaman bilinmeyenden korunma görevi görmüştür.

Yolsuzluğa dayalı merkez bankacılığına alternatif olarak yolsuzluğa dirençli bir para birimi olan Bitcoin sayesinde nihayet dünyada umudumuzu yeniden yeşerten şeyler var. Bitcoin, dünyayı itibari paranın yolsuzluğundan kurtaran dürüst bir paradır. Aşkın bir anlamda, Bitcoin aslında eski simyacıların yüzyıllardır peşinde koştuğu şey olabilir: Dünyanın yozlaşmasına bir panzehir görevi görecek olan — arkaik metinlerde ‘lapis philosophorum’ olarak adlandırılan — bozulmayan madde. Jordan Peterson, Maps of Meaning adlı kitabında simya hakkında şöyle yazmıştır;

Simya dönüşümü süreci, Mesih’in Tutkusu, kahraman miti ve onun kurtuluşu ile paraleldir. Simyanın temel mesajı zorbalığın bireysel reddi, bilinmeyenin gönüllü olarak peşine düşmedir ve ürkütücü bireysel bir dönüşüme neden olabilir ki bunun muadili ancak en derin dini mitlerde bulunabilir … ‘lapis philosophorum’ mitolojik kurtarıcı kahramana eşdeğer, “baz metalleri altına” dönüştürebilen “dönüşüm ajanı”dır. Bu nedenle, altından daha değerli bir şeydir — tıpkı kahramanın, yaptıklarından daha değerli olması gibi.

Simya metodolojileri “proto-bilim” idi: yani bilimsel yöntemin daha sonraki gelişiminin temelini oluşturacak olan binlerce yıldır uygulanan deneysel süreçlerdi (Isaac Newton bile bir simyacıydı). Bir düşünce okulu olarak simya, kurtarıcı bilginin doğa laboratuvarında (o zamanlar sapkın bir kavramdı) bulunabileceği inancına dayanan Kilise’nin bir “çatalıydı”. Belki de Bitcoin aslında simyacıların yüzyıllardır aradığı— insanın teknolojik başarısının öncüsü olan, manipülasyona dayanıklı bir arz ile karakterize edilen tek para olarak var olan, gerçek inananların yaşamlarında ciddi dönüşümlere ilham veren, zulüm devletine isyanı destekleyen tek sağlam madde olan ve bunu yaparak insanlığı Tanrı’ya yaklaştıran lapis philosophorumdur. Bitcoin gerçeğin kendisidir. Bir tanıma göre; Tanrı ancak hastalıklı hiyerarşileri taşlayan sözlerle ifade edilebilir. Veya Benjamin Franklin’in dediği gibi:

“Zorbalara isyan, Tanrı’ya itaattir.”

Özgürlük, sevgi ve gerçek gibi — Tanrı da zamansızdır. Burada “gökteki bir adamdan” bahsetmiyorum: Genesis’teki ana fikir, Tanrı’nın, onu iyi ve yararlı bir düzene dönüştürmek için cesaret, gerçek ve sevgiyle, kaosla özgürce yüzleşen güç olduğudur. Tanrı’nın suretinde yaratıldığımız için, hepimiz, doğal dünyayı uyumlu bir şekilde iyi ve yaşanabilir bir alana yeniden şekillendirme yeteneğimizden sorumlu, kendi kendini üreten bir güç olan logosla dolu egemen bireyleriz. Geleceğimiz, hayal gücümüzde tohumlanır. Logos hepimizin özünde bulunan ilahi kıvılcımdır. Kelimelerin manevi hakikatin işaretini gözden kaçırabileceğinin farkına vararak şunu söyleyebiliriz: Tanrı, tüm yaşam boyunca ebediyen yayılan anti-entropik ilkedir. G.K. Chesterton şöyle söylemiştir:

Bir ölü akıntıya kapılabilir ama sadece bir canlı ona karşı çıkabilir.

Logosun ilahi ilkesini en doğru şekilde somutlaştırmak ve toplu olarak Tanrı’nın zamansızlığına yaklaşmak için, gizlice ve sürekli olarak zamanımızı çalan kötü güçlere karşı zafer kazanmalıyız.

Zamanı Çalmak

“Yasaların engel olamadığı ve insanın en değerli varlığını çalan bir hırsızlık çeşidi var; zaman hırsızlığı.” — Napoleon Bonaparte

Birçoğumuz dünyadaki sayısız ekonomik sorun için kapitalizmi suçlar. Ancak her modern ekonominin kalbinde bir sosyalist kurum vardır; merkez bankası. Aslında kendisini hava koşullarından korumak için bir çukur açıp sığınan kişi ilk kapitalisttir, çukur açan ilk kapitalistin küçücük topraklarına kendi bencil amaçları için şiddetle giren adam ise ilk sosyalisttir. Kapitalizm basitçe, herkesin kendi emeğinin meyveleri üzerinde münhasır haklara sahip olduğu bir sistemdir. Başka bir deyişle, herkesin kendi zamanının sahibidir. Gerçek kapitalistler, zamanlarını yaratmak için harcadıkları herhangi bir değerli varlığı (mallar, hizmetler veya bilgi) aynı işi yapan diğer öz mülkiyetli insanlarla ticaret etmekte özgürdür. Öte yandan sosyalizm, hükümetlerin (diğer bir deyişle diğer insanların) zamanınızın (az ya da çok) bir kısmına zorunlu askerlik, vergilendirme ve enflasyon yoluyla sahip olması anlamına gelir.

Sosyalist itibari para birimi, devlet tiranlığının can damarıdır; merkez bankacılığı eliyle zaman hırsızlığı sisteminin ne kadar muazzam hale geldiğini anlamak için Fed’e yakından bakalım. Sosyal güvenlik idaresinden alınan yıllık ücret verilerini kullanarak, ABD M2 para arzındaki değişiklikleri ve işçi başına ortalama 2.000 yıllık çalışma saati varsayarak, bazı şaşırtıcı rakamlara ulaşıyoruz. Para arzındaki büyümeyi her yıl dolar cinsinden ortalama saatlik ücrete bölerek, ABD M2 para arzı genişlemesi aracılığıyla toplumdan çalınan saatlerin bir oranını hesaplıyoruz (kaynak).

“Para basmak” para sahteciliği ve insan zamanı hırsızlığıdır; tek kelimeyle köleliktir.

1981'den bu yana yılda ortalama %7,6 oranında çalışma saati çalan Fed’deki bürokratlar, çalışkan insanların sırtından yaklaşık bir trilyon saat koparmayı başardılar. Her bir kişinin yılda ortalama 2.000 saat çalıştığını varsayarsak, bu 11,7 milyon insanı 40 yıl boyunca köleleştirmeye eşdeğerdir. Enflasyon yoluyla yapılan bu örtülü vergilendirme, ABD hükümeti tarafından uygulanan tüm açık vergilere ektir — bunların tümü tamamen sosyalizm eylemleridir. İşlemler, rızaya dayalı ve piyasa katılımcıları tarafından yapılmalıdır. Bu serbest piyasa kapitalizminin temel bir ilkesidir. Aksi takdirde takas gaspa dönüşür.

1981'den beri Fed tarafından çalınan zaman, transatlantik köle ticaretine oranla yılda %341 daha fazladır. Her yıl ortalama 23.4 milyar saat çalan Fed, (teoride) her yıl 2.3 Büyük Piramit inşa edebilir. Her yıl çalınan mutlak insan zamanı açısından itibari para birimi, insanlık tarihindeki en büyük piramit şeması ve kölelik kurumudur.

Merkez bankacılığını bir ekonomi hikayesi olarak algılamayı bırakıp, onu bir suç hikayesi olarak görmeye başladığımızda, gerçek resmi görmeye başlıyoruz. Kapitalizm gerçek değerler üzerine kurulur (sıkı çalışma, ertelenmiş tatmin ve dürüst ticaret gibi), oysa sosyalizm yalanlar üzerine (bürokratikleştirme, propaganda yapma ve hırsızlık gibi) kurulur. Sahte ticaret boncukları ve panos gibi, sahte dolarlar da askeri çabaları harekete geçirmek için kullanılır. Bu çabaları finanse etmek için de vergilendirme veya borçlanma gerekir. Sosyalist para kötülüğün gizli fon kaynağıdır: insanlık tarihindeki her diktatörü, dünya savaşını ve tutuklama kampını finanse etmek için kullanılmıştır. Yalnızca 20. yüzyılda, itibari parayla finanse edilen hükümetler 169 milyondan fazla insanı öldürdü — bu democide adı verilen bir tür geniş ölçekli bir modern zaman vahşetidir.

Tarih açıktır: dünya çapında itibari para biriminin zorunlu olarak yasalaşması, canavarca bir ölçekte can kaybına yol açar. Basitçe söylemek gerekirse sosyalizm sahtekarlıktır ve merkez bankacılığı konusunda sessiz kalanlar bu suçun ortağıdır. Nassim Taleb bu etiği kısaca şöyle ifade etmiştir:

“Bir sahtekarlık görür ve sahtekarlık demezseniz, bir sahtekarsınız.”

Paranın merkezi planlaması yeni bir fikir değildir. Marx’ın 1848 Komünist Parti Manifestosunda beş numaralı ölçü şu şekildedir: “Devletin sermayesine ve münhasır bir tekele sahip bir ulusal banka aracılığıyla kredinin devletin elinde merkezileştirilmesi.” Doğrudan Marx’ın oyun kitabından hareketle merkez bankacılığının kapitalist hiçbir yanı yoktur; bu antikapitalist bir örgüttür. Öyleyse doğruları konuşalım: merkez bankacılığı parasal sosyalizmdir — bir finansal kölelik kurumudur. Dahası, Karl Marx ve ırkçılığı açıkça bilinen bir gerçekti; onun sosyalist merkez bankacılığı sistemi, devletin “aşağılık” olarak gördüğü vatandaşlardan varlık koparmak için tasarlanmıştır. Öyleyse Marksist felsefeye odaklanan bir kurumun, ırkçı bir köle efendisine dönüşmesi şaşırtıcı değildir.

Köle efendileri gerekli emeği vermeden, fedakârlıkları yapmadan işin faydalarını ve sonuçlarını çalmaya çalışırlar. Ticaret toplumlarında altın, para olarak tercih ediliyordu çünkü onu elde etmek için “iş kanıtı” gerekiyordu: Taklit edilemezdi ve bu nedenle onu tedarik etmek için yapılan toplu fedakarlıkların temsilini kendi içinde barındırıyordu. Çalışmak, bizi Tanrı’nın zamansızlığına yaklaştırdığı için asil bir arayıştır, çünkü tüm yenilikler üretkenliğin ürünleridir — aynı zaman diliminde daha büyük sonuçlar elde etmek için kullanılan araçlardır. Hırsızlık ise tam tersidir: Ebedi Tanrı’ya meydan okuyarak egoya hizmet etmek için gerçekliğin ahlaki dokusunun bozulmasıdır. Gerçekliği bu şekilde çarpıtma girişimleri her zaman bunu deneyenleri avlamak için geri döner: Bu tür aldatmacalardan tek kurtuluşumuz gerçektir.

Gerçekte para, şimdiki zamandan fedakârlık edip daha sonra faydalanmak için yaratılmış sosyal bir yapıdır. Borç ise daha sonra fedakârlık pahasına şimdiden yararlanarak yaratılır. Gerçek para, borç yangınının son söndürücüsüdür. İtibari para birimi, borçlanma yoluyla doğduğu için para kavramına oksimoroniktir. Buna göre itibari para ile beslenen ekonomiler, bir yüzyıldan fazla bir süredir borçları doyurmakla geçirdiler ve şimdi hesaplaşma günü yaklaşıyor: Ekonomik gerçeklik, alınan borçların ödenmesini talep etmektedir — hükümetlerin bugün neden iflasın (ahlaki ve finansal olarak) eşiğinde olduğu açıktır.

Toplumsal sözleşmenin ayrılmaz bir unsuru olan, bugün topluma hizmet etmek için harcadığımız zaman, bize gelecekte ona eşdeğer hizmetler için ödenebilir para kazandırmalıdır. Bu zamanlar arası güven düzenlemesi, zalimlerin enflasyon yoluyla toplumu soyması nedeniyle çöktüğünde, toplum parçalanmaya başlar. İtibari para birimi, dünyadaki en büyük kötülük aracıdır: kurnaz köle efendileri tarafından kullanılan nesiller arası bir mülksüzleştirme silahıdır.

Modern Köle Efendileri

“Fakir bir adam olmak zordur, ancak dolarlar diyarında fakir bir ırk olmak, zorlukların en dip noktasıdır.” -W.E.B. Du Bois

Efendi ve köle dinamikleri, doğası gereği hemen hemen her zaman ırksal veya kültürel olmuştur, bu şu an içinde bulunduğumuz “uygar” çağımızda bile değişmeyen bir gerçektir. ABD’de son yıllarda, Afrikalı Amerikalıları hedef alan bir polis vahşetine tanık olduk. Ve görünen o ki, polisin saldırdığı siyah hayatların bitmek bilmeyen öykülerinden bıkmış bir toplum için polis vahşetinin son hamlesi, bardağı taşıran son damla oldu. 25 Mayıs 2020'de 46 yaşındaki baba, aynı zamanda bir arkadaş ve bir kardeş olan George Floyd adlı bir vatandaş, bir devlet polisi tarafından öldürüldü. Polis çaresizce bakan vatandaşların önünde, güpegündüz dokuz dakikalık ağır çekim bir cinayet infaz ederek Floyd’un boynuna diziyle basarak boğulmasına neden oldu.

Unutmayın: Gerçek tüm sorgulamaların sonudur. Dijital çağda algı pencereleri katlanarak çoğalmaktadır, böylece sorgulamaların ışığı iç içe geçmiş kalıplarca yansıtılmaktadır. Dijital varlığın bu çok perspektifli kalitesi, serbest piyasaların gerçeği bulma işlevini hızlandırmaktadır: Dijital teknolojinin Arap Baharı ayaklanmalarındaki, Wikileaks’teki ve şimdi de dünya çapında meydana gelen George Floyd protestolarındaki rolünü düşünün. 1965'te, Martin Luther King, Alabama’daki adil olmayan oy verme uygulamalarını protesto ettiğinde, polis eylemcilere yürürken şiddetle saldırdı. Buna benzer pek çok olay daha önce meydana gelmiş olsa da, bu olay televizyonda yayınlandı ve bu büyük bir fark yarattı. Dünyanın gözleri, polisin barışçıl protestoculara gerçek zamanlı olarak gaddarca saldırdığını izlerken ABD hükümeti kısa bir süre sonra ırk ayrımcılığını ve ayrımcılığı yasaklayan yasaları geçirmeye zorlandı.

Serbest piyasa kapitalizmi, gerçekliğin yüksek çözünürlüklü bir resmini elde etmek için dünyayı olabildiğince çok gözle (kelimeler ve fiyatlar aracılığıyla) gördüğümüz sosyal bir sistemdir. Dijital çağda, piyasaların bu çoklu bakış açısı akıllı telefonlar, sosyal medya ve canlı yayınla güçlendirilmektedir; böylece ortak bilincimiz daha da uyanmaktadır. Gerçek şu ki, George Floyd’unki gibi binlerce trajik hikaye zamanla ortaya çıkmıştır ancak bu olayın sosyal medya aracılığıyla dağıtımı polis vahşetine karşı küresel bir tepki uyandırdı. Geçmişte bu tür cinayetler daha az fark edilmiştir ancak modern zamanlarda bir kişinin öldürülmesi tüm dünyada bir “itibari-köle isyanını” ateşleyebilir. George Floyd cinayetinin sosyal medyada orman yangını gibi yayılması ve dünya çapında protestoların patlak vermesi, dijital teknolojinin soruşturmasının ışığında kırıcı etkisinin ve dolayısıyla gerçeğin keşfinin kanıtıdır.

Çoklu perspektiflerin sentezi, yüksek çözünürlüklü bir gerçeklik imajı elde etmenin anahtarıdır: içinde araştırmanın araçsal gerçeğe dönüştüğü forumlar, serbest piyasaların özüdür.

Gerçek şu ki, polis devletin “mülkiyetinin” koruyucusudur: onların görevi, devlet itibari köleleri sürekli soyma planını sürdürürken “barışı korumaktır”. ABD’nin güneyindeki pek çok şehirdeki polis departmanları, toprak sahiplerine kaçak kölelerin kurtarılması ve cezalandırılmasında yardım etmekle görevli köle devriyeleri olarak başlamıştır — böylece köle sahiplerinin “mülkiyet haklarını” korumuştur. Bugün bile polisin görevi vatandaşların hayatını korumak değil, mahkeme için bilgi toplayarak suçu araştırmaktır. Aksiyom şöyle devam eder: “mülkiyet, yasanın onda dokuzudur”, bu nedenle polis — bir grup militarize edilmiş bilgi bulucu — yüceltilmiş hükümet yandaşlarından başka bir şey değildir.

Sorgulama gerçeği ortaya çıkarmak için yalanlara ışık tutar. Merkez bankacılığı başarısız olacaktır çünkü cehalet, korku ve özgür seçimin baskılanmasına bağlıdır. Dijital çağda her daim mevcut olan sorgulayıcı, araştırıcı ve yıkıcı ortak akla karşı koyamaz. Bilgiye benzeri görülmemiş erişimin olduğu bir dünyada merkezi sahtecilik operasyonlarına tolerans gösterilmeyecektir. George Floyd öldürülmeden önce sahte 20 dolarlık banknot kullanmaya teşebbüs ettiği için tutuklandı: Aslında FED’in trilyonlarca dolarla işlediği suçla aynı. Milyonlar, milyarlar, trilyonlar: Bu sayıları zikretmek çok kolay, ancak devlet destekli sahtecilik operasyonlarının gerçek büyüklüğünü anlamak çok daha zor. Bir görsel anlamamıza yardımcı olacaktır:

George Floyd, sahte bir 20 dolarlık banknot kullandığı için öldürülürken, aslında Fed’in trilyon dolarlık banknotları sahteydi.

Basılan her ABD doları, çalınan zamanın kanıtıdır — ABD ulusal borcunun görselleştirilmesi, kurumsallaşmış zaman hırsızlığı yapan merkez bankacılığı sisteminin ne kadar muazzam hale geldiğine dair bize bir fikir verecektir:

Fiziksel itibaridolar cinsinden ABD ulusal borcu. Bu sunum 2017'den; ABD’nin ulusal borcu şu anda 26 trilyon doları bulmakta, muhtemelen Özgürlük Anıtı bugün artık gözle görülmeyecek kadar küçük.

Unutmayın: ayrıcalıklı bir azınlık herkesten daha ucuza para üretebildiği zaman toplum her zaman köleliğe doğru kayar. Bu nedenle, merkez bankacılığı ortadan kaldırılmadan, özgür bir dünyaya asla ulaşılamaz.

İronik olduğu kadar mide bulandırıcı bir gerçek daha; aslında George Floyd 20 dolarlık sahte bir banknot kullanmaya mecbur bırakılmıştır çünkü FED devasa boyutlarda sahte ABD doları basmaktadır. Paranın ekonomik karakteri ahlaki standartları doğrudan etkiler: İtibari para birimi piramit şemaları, insanları toplumsal kuralları ihlal etmeye, çalmaya ve başkalarını kandırarak geçimlerini sağlamaya iten hırsızlık üzerine kuruludur. Enflasyon aramızdaki en fakir olanı en kötü şekilde etkilemektedir, bu da modern Amerika’da siyah bir ailenin sahip olduğu ortalama servetin neden beyaz bir ailenin sahip olduğu ortalama servetin %10'undan daha az olduğunu (17.000 ila 171.000 dolar) ve düşmekte olduğunu açıklamaktadır. Michael Krieger, borç temelli para birimlerinin bu sistemik bir silah olarak kullanılmasını şöyle anlatıyor:

“İnsanları güçlendirmekten ziyade, onları bir hamster çarkına sonsuza dek sıkışıp kalan ve kurtulma umudu çok az olan veya hiç olmayan günümüz sözleşmeli hizmetkarlarına dönüştürüyor. Bu bir tesadüf değil, denenmiş ve test edilmiş bir araçtır ve aralıksız kitle iletişim araçları propagandasıyla birleştirildiğinde itaatkâr, kafası karışmış ve çaresiz bir alt sınıf yaratmanın etkili bir yoludur. “

Bitcoin satın alarak, devlet kontrolündeki para piramidi planlarına karşı politikacıların görmezden gelemeyeceği bir şekilde küresel bir protestoya katılıyorsunuz — çünkü para, sesinizin kısılamayacağı tek oylama sistemidir.

Bitcoin satın alın, köle efendilerine hoşçakal deyin.

Hiçbirimize hangi ülkede doğacağımızı seçme hakkı verilmemiş olsa da, Satoshi Nakamoto sayesinde artık kendi paramızı seçmekte özgürüz. Bu yolculuğun ilk adımı kendi eğitiminizdir: Devlete ait müfredatın bize paranın kökenleri veya nasıl çalıştığı hakkında hiçbir şey öğretmemesi tesadüf değildir. Neyse ki, nereye bakacağınızı biliyorsanız, internet bir hazinedir (Derinlemesine bilgiler için lütfen buraya, buraya, buraya, buraya, buraya, buraya, buraya, buraya ve buraya bakın).

Serbest piyasalar gerçeği bulmak amacıyla oynanan ekonomik oyunlardır ve piyasa manipülatörleri yalancı sahtekarlardır. Bu anlamda FED, tek bir düğmeye dokunarak zahmetsizce puan toplayabilen profesyonel bir spor franchise’ı gibidir: Geri kalanımızla aynı kurallara göre oynamayan kötü niyetli bir takımdır. Ne kadar iyi oynarlarsa oynasınlar sürekli soyulan pazardaki diğer oyuncular için bu şekilde “yenilmez” bir rakiple karşılaşmak açıkça moral bozucudur. Para, para kazanmak için oynanan bir oyundur ve akla gelebilecek en yüksek riskleri, yani insan özgürlüğünü içerir. Basitçe söylemek gerekirse: Sahte para birimi köleliktir. Bitcoin, merkez bankasının para üzerindeki hakimiyetini kırarak itibari paranın esareti altında acı çeken bir dünya için ortaya çıkan özgürleştirici bir güçtür.

Işığın Peşinde

“Yirmi yıl özgürlük için dua ettim ama bacaklarımla dua edene kadar cevap alamadım.” — Frederick Douglass

Yiğit kölelik karşıtlarının yardımıyla yıldızlı gökyüzü altında aceleyle Antebellum Güneyinden kaçan köleler, Kanada’nın özgür eyaletlerine geçmeye çalışırken, her şeylerini kaçmak için riske attı. Pusulanız yokken kuzeyi bulmak zor olabilir, neyse ki ağaçların kuzey yüzlerindeki yosunlar veya göç eden kuşların kuzeye giden uçuş yolları gibi kaçak kölelerin özgürlük arayışlarında yardımcı olan birçok ipucu vardı. Belki de bu ipuçlarından en önemlisi, diğer gök cisimlerinin aksine gece gökyüzünde asla konum değiştirmeyen Kuzey Yıldızıydı.

Karanlığın altında gizlenen cesur köleler, özgürlük yollarını aydınlatmak için Kuzey Yıldızı’nın kararlılığına güvendiler. Korkunç belirsizlik koşulları altında çalışan ve kime güveneceğini asla bilemeyen bu yolculara gök meşalesi — gerçek bir kuzey yıldızı — yol gösterici ışık görevi gördü: kaçak Afrikalı Amerikalılar için Kanada’ya güvenli geçiş sağlayan gizli yollar ve güvenli evler ağını aydınlattı. Harriet Tubman gibi kölelik karşıtı aktivistler, İç Savaş öncesi Amerika’da ağır şekilde uygulanan kölelik kurumunun altını oymada çok etkili olan bu gönüllü tabanlı, esnek ve gizli ağı desteklediler.

Modern dünyada FED’in bize dayattığı mali köleliğin, kendi “Kuzey Yıldızı” tarafından yönlendirilen, gönüllü programlı, açık kaynaklı ve kriptografik olarak gizli bir ağda aşma ümidini bir kez daha buluyoruz: Değişmez arzı 21 milyon adet olan bitcoin ağı. Kaçak Afrikalı köleler için, intikam peşinde koşan efendilerin erişemeyeceği göklerde yükseklerde asılı kalan Kuzey Yıldızı, Tanrı’nın bir armağanıydı: kurtuluş için sönmez bir ışıktı. 21 milyona sıkıca sabitlenmiş bir arz ile serbest piyasa parası olan Bitcoin, merkez bankacılığı tarafından kontrol edilen ekonomilerden kaçmak isteyen fiat köleleri için sürekli yanan Kuzey Yıldızıdır. Bitcoin’in küresel olarak benimsenmesi, insanlığın merkez bankası esaretinden azledilmesidir.

Kurumsal sahtekarlığın, dürüst ve gerçek parayla yıkılmasının yaşayan tanıklarıyız. Bitcoin, her yerde itibari para birimlerinin zorunlu kurgusunu yıkan, yanan bir samimiyet yıldızıdır. Bu anka kuşu ölümünün küllerinden sorumluluk, onur ve dürüstlük gibi sağlam ilkeler üzerine yapılandırılmış bir toplum ortaya çıkabilir. Kesinlikle gerçek paranın bir uygulaması olarak Bitcoin, bastırılamayan veya gizlenemeyen parlak bir yıldızdır. Buddha’nın bize öğrettiği gibi:

“Üç şey uzun süre saklanamaz: güneş, ay ve gerçek.”

Bitcoin, özgür dünyadaki sosyalizmin en güçlü kalesi olan merkez bankacılığına karşı bir isyandır. Servete el koymak için parayı silahlandıran tiranların kalıcı silahsızlandırılmasını içeren barışçıl bir devrimdir. Bitcoin, zaman hırsızlığının yok edilmesi için kullanılan bir barış silahıdır. Bir simya arketipi, devletin yozlaşmasına ve sosyal ahlaki ızdıraba karşı bir panzehirdir. Tamamen dürüst bir serbest piyasa parası olarak Bitcoin, önlenemez bir gerçektir; saf parasal kapitalizmin bir ifadesi ve dünya çapında itibari köleler için modern bir bağımsızlık ilanıdır.

Bitcoin efendisi olmayan bir paradır: yöneticiler yerine kurallarla yönetilen bir sistemdir. Dünyayı finansal köleliğin kabusundan uyandıran Bitcoin, bir özgürlüğün gerçekleşme hayalidir.

Paranın efendileri ve kölelerini okuduğunuz için teşekkürler.

Bu yazıyı yazma sürecinde geri bildirimleri için teşekkürler: Jimmy Song Tuur Demeester Brandon Quittem Gigi Willem Van Den Bergh Stephen Cole Alex Gladstein PlanB Saifedean Ammous

Bu harika beyinlere en içten dileklerimle;

@real_vijay, Saifedean Ammous, Brandon Quittem, Dan Held, Naval Ravikant, @NickSzabo4, Nic Carter, @MartyBent, Pierre Rochard, Anthony Pompliano, Chris Burniske, @MarkYusko, @CaitlinLong_, Nik Bhatia, Nassim Nicholas Taleb, Stephan Livera, Peter McCormack, Gigi, Hasu, @MustStopMurad, Misir Mahmudov, Mises Institute, John Vallis, @FriarHass, Conner Brown, Ben Prentice, Aleksandar Svetski, Cryptoconomy, Citizen Bitcoin, Keyvan Davani, @RaoulGMI, @DTAPCAP, Parker Lewis, @Rhythmtrader, Russell Okung, @sthenc, Nathaniel Whittemore, @ck_SNARKs, Trevor Noren, Cory Klippsten, Knut Svanholm @relevantpeterschiff, Preston Pysh, @bezantdenier

Kaynaklar:

a. https://www.amazon.com/Bitcoin-Standard-Decentralized-Alternative-Central/dp/1119473861

b. https://www.bdratings.org/l/tales-of-soft-money-cotton-on-cape-verde/

c. https://www.smithsonianmag.com/smithsonianmag/nazis-planned-bomb-britain-forged-bank-notes-180958258/

d. https://en.wikipedia.org/wiki/Number_Nine_Research_Laboratory

e. https://pathways.thinkport.org/secrets/gourd1.cfm

f. https://www.ssa.gov/oact/cola/awidevelop.html

g. https://fred.stlouisfed.org/series/M2

h. https://www.slavevoyages.org/assessment/estimates

i. https://www.amazon.com/Heroes-History-Civilization-Ancient-Modern/dp/0743235940#ace-4302123154

j. https://twitter.com/visualizevalue/status/1272736037673021441?s=21

k. https://medium.com/@25stories/julian-s-dab-daily-audio-blog-session-37-million-vs-billion-vs-trillion-1ff8a17980bc

l. https://www.visualcapitalist.com/20-trillion-of-u-s-debt-visualized-using-stacks-of-100-bills/

m. https://blog.richmond.edu/livesofmaps/2014/11/11/map-of-the-week-slave-trade-from-africa-to-the-americas-1650-1860/

n. https://projects.britishmuseum.org/pdf/RP%20171-%200%20Prelims%20rev.pdf

o. https://projects.britishmuseum.org/pdf/RP%20171%20texts%201.pdf

p. https://projects.britishmuseum.org/pdf/RP%20171%20texts%202.pdf

q. https://projects.britishmuseum.org/pdf/RP%20171%20texts%203%20rev%20table.pdf

r. https://www.bdratings.org/sources/

s. https://libertyblitzkrieg.com/2020/02/18/financial-feudalism/

t. https://i.redd.it/nj6mbq1dtrz11.jpg

u. https://imrussia.org/en/nation/763-totalitarianism-and-freedom-of-speech

--

--